29 Ocak 2010 Cuma

Ekonometri öğrenirken eğlenmek!!!

Öğrenmesi en sıkıcı ve zor ders olan derslerinden biri ekonometridir. Özellikle yoğun matematiksel altyapısı ve genel ekonomi derslerine göre daha teorik olması öğrencilerin birçok sıkıntı çekmesine sebep olmaktadır. Michigan Üniversitesinin meşhur hocalarından birisi şarkı söyleyerek bu dersi anlatıyor. Bu hocanın diğer ilginç bir özelliği ise yıl sonu öğrenci değerlendirmelerinde 5 üzerinden 4.9 alıyor olması. Bütün hocaların dersi şarkı söylerek anlatması ilginç olmaz mı sizce de :)


28 Ocak 2010 Perşembe

Son yılların en önemli icadı iPad satışa çıkıyor!!!

Uzun bir zamandır Amazon Kindle alarak makaleleri ve kitapları dijital ortamda okumayı böylece kağit ve para tasarrufu yapmayı düşünüyordum. Gerek ürünün biraz pahalı olması ve çok fazla fonksiyonel olmaması Kindle alma fikrimden vazgeçmeme neden olmuştu. Ve sonunda Apple kitap ve makale okuyabileceğiniz, internete bağlanabileceğiniz, müzik dinleyebileceğiniz ve de film izleyebileceğiniz mükemmel bir ürünün tanıtımını yaptı ve kısa bir süre sora satışa çıkacağını açıkladı. 16 GB kapasiteli olanları 500 dolardan satışa sunulcak olan iPad tamamen dokunmatik ve bir netbookda arayabileceğiniz her türlü özelliğe sahip. Hem daha küçük ve daha ince hem de gayet sessiz çalışıyor. Kısa bir süre içinde doktora yapan bütün öğrencilerin elinde birer iPad görebiliriz :)

Detayli bilgi için

26 Ocak 2010 Salı

Keynes ve Hayek'ten güzel bir düet :)

İslam Ekonomisi nedir?

Son bir yıldır ciddi manada bu konu hakkinda kafa yormaya calisiyorum ama ne yazık ki elimizde ne matematiksel ne de empirik hiçbir şey olmadığı için islam iktisadının ütopik bir mefhum olduğunu düşünmekten ileri gidemiyorum. Bu konuda da sadece faizsiz bankacılık sisteminin bulunduğunu söylemek islami bir ekonomik sistemin varlığına delalet etmiyor ne yazık ki.

Bu yüzden islami iktisat, teorik(matematiksel) temelleri olan ama bunun yanında dinamik ve zamanın şartlarina göre şekil alabilen bir ilim olması gerekir diye düşünüyorum. Sadece faiz haramdır argümanını öne sürerek islami iktisattan bahsetmek hiçbir sonuç doğurmuyacaktır ve de bir gün islami iktisat uygulanabilir olacak demenin hiçbir bilimsel tarafı yoktur.

İlginç bir anektod ise Osmanli para vakiflarında faiz uygulannmasıdır. Bu faiz günümüzdeki faizin aynısı miydi ya da reel faiz mi haram yoksa nominal faiz mi? Reel faiz sermayenin marjinal ürünüdür, yani para alişverşiyle alakası yoktur. İş gücünün marjinal ürünü ise ücretttir. Eğer reel faizin haram olmasının sebebi marjinal ürün ise ücretin de haram olması gerekir. Bu bağlamda haram olan faizi günümüz şartlarında nasıl tanımlamak gerekiyor? Bununla beraber kapitalist sistem islami iktisadin hiçbir unsuruna halel getirmiyor ise o zaman islami ikitsat arayışlarının çabası nedir? Empirik olarak en efektif faiz orani yüzde 1-2 arasında, sıfır faiz(nominal faiz) ne yazık ki optimum dengeye ulaşmayı sağlamıyor.
Bilinç altı muktesebatimiz bize faizden dolayi kapitalizmin kötü bişey olduğunu ve alternatif olarak islam iktisadina yönelmemezi söylüyor. Bundan dolayı islami iktisadi alternatif olarak önermeden önce islami iktisadi temelde neler söylüyor onu dinleyip algilayabilmek gerekiyor.

Aklıma takılan diğer bir şey ise devletin kurlara müdahale etmesi. Herhangi bir maliyet azaltımı yapmadan kurlarla oynarak göreceli olarak ucuz mal satmak ne kadar caiz? Bir nevi paradan para kazanmak olmuyor mu?
Acaba islam ekonomisi olarak adlandırılan mefhum günümüz ekonomik sisteminden tamamen farklı bir sey mi? Belki bugünkü sistem üzerindeki birkaç değişiklik zaten islami ekonomik sistemi oluşturucak. Yurtdışında yaşayan insanlar için islami tarz giyinme, islami yemek yeme diye ayrı bir durum söz konusu değil, yasaklanan gıdaları yemedikten sonra yiyeceğiniz her türlü şey islami tarzın içine giriyor.

Genel olarak düşünürsek islami ekonomik sistemin daha efektif çalışması ve malların bölüşümünün daha adaletli bir şekilde sağlanması öngörülüyor. Fakat bu sistem kapitalist sistemden ne kadar farklı ya da farklı olması gerekiyor mu bilmiyoruz.

25 Ocak 2010 Pazartesi

Mehlika Sultan Kimdir?

Mehlika Sultan, Kaf dağlarının ardında yaşayan hayallerimizi süsleyen ve kavuşmaya bir türlü vasıl olamadığımız dünya güzeli bir peridir. Yahya Kemal Beyatlı'nın kelimelere hayat veren iksirli kaleminden yazıya dökülmüş bir şiir olan Mehlika Sultan bizlere uğrunda hayatımızı harcadığımız ama bir türlü ulaşamadığımız hayallerimizi anlatır. Doğu klasiklerinde geçen meşhur yedi aşık hayallerindeki bu muamma güzeli aramak uğruna bir gün memleketlerini terkederler ve yollara düşerler. Bu yolculuk hergün daha da uzar ve daha da ızdırap vermeye başlar. Niceleri bu yolda hayatlarını feda etmiştir ama Mehlika'nın kara sevdalıları varırlar Kaf dağlarının ardına. Kendilerini bekleyen tek şey ise çıkrığı yok bir kuyudur ve suya bakınca gizli bir dünya görürler. Zannederler ki etrafı ölüm servileriyle çevrili bu dünya o muamma güzelin yaşadığı yerdir. İçlerinden birisi parmağındaki yüzüğü atar suya ve o gizli dünyanın son bulmasıyla ererler yolculuğun son demine.
Belki de Mehlika Sultan'ın ölümsüz bir dünyada yaşaması gerektiği için atar içlerinden biri parmağındaki yüzüğü ve yaşatmaya devam ederler hayallerinin sonsuzluğunda dünya güzeli o periyi. Kalır yedi aşık Kaf dağlarının ardında ve dönmezler geriye hiçbir zaman. Belki de hayat Mehlika Sultanların uğrunda yaptıklarımızdır, hayallerimize hedeflerimize uğrasma çabasıdır. Kaf dağlarının ardına kadar ulaşamasakta bu uğur da ömür sermayemizi tüketmek yapabileceğimiz en güzel şeydir.
Burası da benim Kaf dağlarının arkasına varma yolundaki hikayemin anlatıldığı yerdir...

Medeniyet ve Yeniden Diriliş


Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun korkma nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar?

M.Akif Ersoy


Şair-i şehrimiz M.Akif Ersoy, medeniyeti tek dişi kalmış bir canavar olarak tanımlamaktadır.Osmanlı Devletinin son zamanlarının ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk döneminin en önemli fikir adamlarından ve Milli Mücadele’ye sadece şiirleriyle değil bizzat varlığıyla katılmış biri olan M.Akif’in, medeniyeti bir canavar olarak görmesi doğal olarak akıllarımızda bir soru işareti bırakıyor.Böyle bir yanlış ondan beklenmeyeceğine göre bizim zihinlerimizi kontrol edip M.Akif’in bahsettiği medeniyeti tanımlamaya çalışmak daha isabetli bir tercihtir olacaktır.
17.yy büyük dönüşümlerin yaşandığı, sanayi devrimine giden yolun kapılarının açıldığı ve önderlik edeceği teknolojik gelişmelerin nüvelerinin atıldığı, hayatımızın her yanını kaplamış, alemşumul bir sistem olan kapitalizimin oluşmaya başladığı, ulus-devlet yapısının temellerinin atıldığı, batılıların da ifadesiyle bir Aydınlanma Çağı’dır. Bu yüzyıldaki en büyük dönüşümlerden biri, Geleneksel’liğin itibar kaybedip Rasyonel’liğin hâkim olmasıdır.1648 Westphalia Anlaşmasıyla büyük imparatorlukların tahakkümü sona ermiş, geleneksel/modern toplum geçerliliğini yitirmiş ve egemen ulus-devletin nüveleri atılmış, rasyonel/modern toplumun tahakkümü başlamıştır. Devam eden süreçle günümüzün modern Avrupa ve Amerika’sı zuhur etmiştir. Fakat dünyaya hâkim olan modern insan bu dönüşüm sırasında birçok âdetini, geleneğini, insanı insan yapan bazı değerleri kaybetmiştir.”Rasyonel bir toplumda tercihler, atalardan miras kalan örf ve adetlerden ziyade o anki pratik çıkara ilişkin hesaplamalarla belirlenebilir. Öyleyse şahıslara statüler ve yetkiler, doğum ve aile bağı esaslarından ziyade bireyler olarak sergiledikleri yeteneklere bağlı olarak verilecektir.(…)Rasyonalite bir kere tesis edildiğinde ve yenilik bir kez normal kabul edildiğinde, doğal olarak, ekonomik, sosyal ve entelektüel bütün gelişmeler bunları takip etmiştir”.Bu bağlamda şairin rasyonel batı medeniyetini tek dişi kalmış canavar olarak tanımlaması manidardır. M.Akif’in batı medeniyetini böyle tanımlamasının muhakkak tek sebebi bu değildir. Belki de böyle bir tanımın sebebi medeniyetin kendisi değil medeniyeti oluşturanların tutum ve davranışlarıdır. Medeniyet kelimesinin kökeni Medine kelimesidir ve Medine şehir demektir. Medeniyet kelimesiyle anlatılmak istenen şehirleşme, insanların bir arada ve içtimai hayata dayalı bir yaşam sürmesidir. Fakat batı medeniyeti bu kavramlara mebni edilse de dışarıya karşı, diğer millet ve topluluklara karşı tutumu biraz daha farklı olmuştur. Arnold Toynbee’nin batı medeniyetinin tarih anlayışını tasvir etmek için kullandığı ben-merkezci yanılsama(egocentric illusion) bu tutumu en güzel şekilde ortaya koymaktadır.”Batı medeniyetinin maddi alanda eriştiği alemşümul başarıdan kaynaklanan yanılsamanın ötesinde-medeniyetin sadece bizim içinde olduğumuz tek bir akışı vardır ve diğerleri ya ona bağımlıdır ya da çöl kumları arasında kaybolmaya mahkumdur- varsayımını içeren tarihin birliği temelli yanlış kavramsallaştırma temelde üç kaynağa indirgenebilir: benmerkezci yanılsama, değişmeyen Doğu yanılsaması ve düz bir çizgi üzerinde seyreden ilerleme yanılsaması.”Avrupa’nın doğunun güzellik ve iktisadi kaynaklarını ele geçirmek için yüzyıllar boyu Haçlı Seferlerini düzenlemesi belki günümüzde de Batı’nın Doğu’ya bakışının bunun bir tecellisi olduğu gerçeği de unutulmamalıdır.Bütün bunlarla beraber M.Akif’in batı medeniyetini niye tek dişi kalmış bir canavar olarak tanımladığı daha net bir şekilde anlaşılmıştır.
Buraya kadar yazılanlardan batıya karşı düşmanlık beslemek, onların medeniyetini hakir görmek gerektiği kesinlikle anlaşılmamalıdır. Aksine onların yaptığı hataların aynısının yapılmaması, batı medeniyetinin güzelliklerinin kendi değerlerimizle cem edilerek devletler muvazenesinde eski itibarımızı kazanmamız gerektiği anlaşılmalıdır. Kendi Rönesans’ımızı yaparak hak ettiğimiz eski konumumuza dönmek en doğal hakkımızdır. Batı toplumu yeniden dirilişini kendi değerleriyle yaptığı unutulmamalı ve bizim de tekrar ayağa kalkmamızı sağlayacak yegane şeyin kendi değerlerimiz olduğu her zaman akıllarda yer tutmalıdır. Kendimizi muasır medeniyetlerine seviyesine ulaşma çabasında olan muvazzaf memurlar olarak görmeliyiz. Fakat batı medeniyetinin ulaştığa bu noktaya kendi Rönesans’ıyla kendi değerleriyle ulaştığını unutmamalıyız. Batı medeniyetinin rükünleriyle değil kendi değer ve esaslarımızla bu yola baş koymalıyız. Batılılar gibi medenileşmek yerine kendi medeniyetimizi kurmak -yeniden canlandırmak-,bizi bizi yapan değerlere yeniden sarılmak en kolay ve kısa kurtuluş yolumuz olacaktır.
Cumhuriyetimizin büyük mütefekkirlerinden Nureddin Topçu’nun da değimiyle insanlığa örnek olacak bir Rönesans yapmak, müşterek bir doğu medeniyeti vücuda getirmek gerekmektedir. Topçu’ya göre bu ülkü, bize şahsiyet ve hayat getirecek büyük aydınlık, kendi ahlak ve sanatımıza, bir kelime ile kendi şahsiyetimize kavuşturacak olan kuvvet ve irade hamlesi olarak vasıflandırılabilir. Bugünün biz gençlerine düşen görev hem kendi gelenek, adet ve davranışlarını hem de diğer medeniyetlerin güzel ve terakki vesilesi sayılan değerlerini öğrenerek kalkınmak olacaktır. Aklımızdan çıkarmamız gereken nadide sözlerden biri de ‘İnsan halde yaşar, maziye göre istikbali planlar’ olmalıdır. Bu sözden çıkaracağımız ders hem bizi biz yapan değerlerle hemhal olmak hem de günün şartlarının gerektirdiklerini yerine getirmek olmalıdır. Yahya Kemal Beyatlı’nın da dediği gibi
“Ayakları mazide olan ati” olmalıyız” Bunu başarmamızı sağlayacak güç ve kuvvet unutulmamalıdır ki damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur. Güzel görmek, güzel düşünmek, hayattan lezzet almak ümidiyle…