25 Ocak 2010 Pazartesi

Medeniyet ve Yeniden Diriliş


Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun korkma nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar?

M.Akif Ersoy


Şair-i şehrimiz M.Akif Ersoy, medeniyeti tek dişi kalmış bir canavar olarak tanımlamaktadır.Osmanlı Devletinin son zamanlarının ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk döneminin en önemli fikir adamlarından ve Milli Mücadele’ye sadece şiirleriyle değil bizzat varlığıyla katılmış biri olan M.Akif’in, medeniyeti bir canavar olarak görmesi doğal olarak akıllarımızda bir soru işareti bırakıyor.Böyle bir yanlış ondan beklenmeyeceğine göre bizim zihinlerimizi kontrol edip M.Akif’in bahsettiği medeniyeti tanımlamaya çalışmak daha isabetli bir tercihtir olacaktır.
17.yy büyük dönüşümlerin yaşandığı, sanayi devrimine giden yolun kapılarının açıldığı ve önderlik edeceği teknolojik gelişmelerin nüvelerinin atıldığı, hayatımızın her yanını kaplamış, alemşumul bir sistem olan kapitalizimin oluşmaya başladığı, ulus-devlet yapısının temellerinin atıldığı, batılıların da ifadesiyle bir Aydınlanma Çağı’dır. Bu yüzyıldaki en büyük dönüşümlerden biri, Geleneksel’liğin itibar kaybedip Rasyonel’liğin hâkim olmasıdır.1648 Westphalia Anlaşmasıyla büyük imparatorlukların tahakkümü sona ermiş, geleneksel/modern toplum geçerliliğini yitirmiş ve egemen ulus-devletin nüveleri atılmış, rasyonel/modern toplumun tahakkümü başlamıştır. Devam eden süreçle günümüzün modern Avrupa ve Amerika’sı zuhur etmiştir. Fakat dünyaya hâkim olan modern insan bu dönüşüm sırasında birçok âdetini, geleneğini, insanı insan yapan bazı değerleri kaybetmiştir.”Rasyonel bir toplumda tercihler, atalardan miras kalan örf ve adetlerden ziyade o anki pratik çıkara ilişkin hesaplamalarla belirlenebilir. Öyleyse şahıslara statüler ve yetkiler, doğum ve aile bağı esaslarından ziyade bireyler olarak sergiledikleri yeteneklere bağlı olarak verilecektir.(…)Rasyonalite bir kere tesis edildiğinde ve yenilik bir kez normal kabul edildiğinde, doğal olarak, ekonomik, sosyal ve entelektüel bütün gelişmeler bunları takip etmiştir”.Bu bağlamda şairin rasyonel batı medeniyetini tek dişi kalmış canavar olarak tanımlaması manidardır. M.Akif’in batı medeniyetini böyle tanımlamasının muhakkak tek sebebi bu değildir. Belki de böyle bir tanımın sebebi medeniyetin kendisi değil medeniyeti oluşturanların tutum ve davranışlarıdır. Medeniyet kelimesinin kökeni Medine kelimesidir ve Medine şehir demektir. Medeniyet kelimesiyle anlatılmak istenen şehirleşme, insanların bir arada ve içtimai hayata dayalı bir yaşam sürmesidir. Fakat batı medeniyeti bu kavramlara mebni edilse de dışarıya karşı, diğer millet ve topluluklara karşı tutumu biraz daha farklı olmuştur. Arnold Toynbee’nin batı medeniyetinin tarih anlayışını tasvir etmek için kullandığı ben-merkezci yanılsama(egocentric illusion) bu tutumu en güzel şekilde ortaya koymaktadır.”Batı medeniyetinin maddi alanda eriştiği alemşümul başarıdan kaynaklanan yanılsamanın ötesinde-medeniyetin sadece bizim içinde olduğumuz tek bir akışı vardır ve diğerleri ya ona bağımlıdır ya da çöl kumları arasında kaybolmaya mahkumdur- varsayımını içeren tarihin birliği temelli yanlış kavramsallaştırma temelde üç kaynağa indirgenebilir: benmerkezci yanılsama, değişmeyen Doğu yanılsaması ve düz bir çizgi üzerinde seyreden ilerleme yanılsaması.”Avrupa’nın doğunun güzellik ve iktisadi kaynaklarını ele geçirmek için yüzyıllar boyu Haçlı Seferlerini düzenlemesi belki günümüzde de Batı’nın Doğu’ya bakışının bunun bir tecellisi olduğu gerçeği de unutulmamalıdır.Bütün bunlarla beraber M.Akif’in batı medeniyetini niye tek dişi kalmış bir canavar olarak tanımladığı daha net bir şekilde anlaşılmıştır.
Buraya kadar yazılanlardan batıya karşı düşmanlık beslemek, onların medeniyetini hakir görmek gerektiği kesinlikle anlaşılmamalıdır. Aksine onların yaptığı hataların aynısının yapılmaması, batı medeniyetinin güzelliklerinin kendi değerlerimizle cem edilerek devletler muvazenesinde eski itibarımızı kazanmamız gerektiği anlaşılmalıdır. Kendi Rönesans’ımızı yaparak hak ettiğimiz eski konumumuza dönmek en doğal hakkımızdır. Batı toplumu yeniden dirilişini kendi değerleriyle yaptığı unutulmamalı ve bizim de tekrar ayağa kalkmamızı sağlayacak yegane şeyin kendi değerlerimiz olduğu her zaman akıllarda yer tutmalıdır. Kendimizi muasır medeniyetlerine seviyesine ulaşma çabasında olan muvazzaf memurlar olarak görmeliyiz. Fakat batı medeniyetinin ulaştığa bu noktaya kendi Rönesans’ıyla kendi değerleriyle ulaştığını unutmamalıyız. Batı medeniyetinin rükünleriyle değil kendi değer ve esaslarımızla bu yola baş koymalıyız. Batılılar gibi medenileşmek yerine kendi medeniyetimizi kurmak -yeniden canlandırmak-,bizi bizi yapan değerlere yeniden sarılmak en kolay ve kısa kurtuluş yolumuz olacaktır.
Cumhuriyetimizin büyük mütefekkirlerinden Nureddin Topçu’nun da değimiyle insanlığa örnek olacak bir Rönesans yapmak, müşterek bir doğu medeniyeti vücuda getirmek gerekmektedir. Topçu’ya göre bu ülkü, bize şahsiyet ve hayat getirecek büyük aydınlık, kendi ahlak ve sanatımıza, bir kelime ile kendi şahsiyetimize kavuşturacak olan kuvvet ve irade hamlesi olarak vasıflandırılabilir. Bugünün biz gençlerine düşen görev hem kendi gelenek, adet ve davranışlarını hem de diğer medeniyetlerin güzel ve terakki vesilesi sayılan değerlerini öğrenerek kalkınmak olacaktır. Aklımızdan çıkarmamız gereken nadide sözlerden biri de ‘İnsan halde yaşar, maziye göre istikbali planlar’ olmalıdır. Bu sözden çıkaracağımız ders hem bizi biz yapan değerlerle hemhal olmak hem de günün şartlarının gerektirdiklerini yerine getirmek olmalıdır. Yahya Kemal Beyatlı’nın da dediği gibi
“Ayakları mazide olan ati” olmalıyız” Bunu başarmamızı sağlayacak güç ve kuvvet unutulmamalıdır ki damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur. Güzel görmek, güzel düşünmek, hayattan lezzet almak ümidiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder